-
1 ateş vermek
зажига́ть, разжига́ть -
2 ateş
ateş s1) Feuer nt\ateş almak Feuer fangen\ateş püskürmek ( fam) Gift und Galle spuckenbirine \ateş vermek jdm Feuer geben\ateşiniz var mı? haben Sie Feuer?\ateşle oynamak (a. fig) mit dem Feuer spielenOlimpiyat A\ateşi das olympische Feuer\ateş! mil feuer!\ateş açmak/kesmek das Feuer eröffnen/einstellen\ateş etmek feuern, schießenbir el \ateş etmek einen Schuss abfeuern3) Flamme f\ateş olmayan yerden duman çıkmaz ( prov) kein Rauch ohne Flammebir şeyi kısık \ateşte pişirmek etw auf kleiner Flamme kochen4) Fieber nt, Temperatur f\ateş düşürmek das Fieber senken\ateşi çıkmak Fieber bekommen( hafif) \ateşi olmak (erhöhte) Temperatur haben( yüksek) \ateşi olmak (hohes) Fieber haben40 derece \ateşi olmak 40 Grad Fieber habençocuğun \ateşi var das Kind hat Fieberdışarısı \ateş gibi ( fam) draußen ist es glühend heiß -
3 ateş
костёр (м) ого́нь (м) пла́мя (с)* * *1) ого́ньateş başı — у огня́
ateşe dayanaklı — огнеупо́рный
ateşten indirmek — снять с огня́ (напр. кастрюлю и т. п.)
ateşe vurmak — поста́вить на ого́нь ( для варки)
ateşi uyandırmak — разжига́ть угаса́ющий ого́нь
ateş yakmak — разводи́ть ого́нь
2) жар, [высо́кая] температу́раateşini almak — а) измеря́ть температу́ру; б) снижа́ть температу́ру
ateşi çıktı / yükseldi — у него́ подняла́сь / повы́силась температу́ра
ateşi düştü — у него́ температу́ра спа́ла
ateş gibi yanmak — горе́ть, быть в жару́ / в лихора́дочном состоя́нии
ateşi var — у него́ жар
3) перен. вспы́льчивость, горя́чностьateşi başına vurdu — кровь бро́силась ему́ в го́лову, он пришёл в исступле́ние / си́льное возбужде́ние / в я́рость
ateş kesilmek — а) вспыли́ть, вы́йти из себя́; б) горе́ть (на работе и т. п.)
ateş püskürtmek / saçmak / yağdırmak — негодова́ть, неи́стовствовать
ateşi sönmek / soğumak — успока́иваться, утихоми́риваться
4) воен. ого́нь, стрельба́, пальба́ateş açmak — открыва́ть ого́нь
ateş almamak — дава́ть осе́чку
ateş altına almak — взять под обстре́л
ateş desteği — огнева́я подде́ржка
ateş etmek — вести́ ого́нь, стреля́ть
ateş kesmek — прекраща́ть ого́нь / стрельбу
••ateş olmayan yerden duman çıkmaz — посл. нет ды́ма без огня́
ateş düştüğü yeri yakar — посл. беду́ ощуща́ет то́лько тот, на кого́ она́ сва́ливается
- ateş ağzına atılmakateşe vursa duman vermez — посл. у него́ среди́ зимы́ сне́га не вы́просишь
- ateşe atmak
- ateş bacağı sarmak
- ateş saçağı sarmak
- ateş basmak
- ateş çıktı
- ateş düşmek
- ateş gibi
- ateşten gömlek
- ateşle oynamak
- ateşe tutmak
- ateş vermek
- ateşe vermek
- ateşine yanmak
- iki ateş arasında -
4 ateş
ateş açmak das Feuer eröffnen;ateş almak Feuer fangen; sich aufregen; beschossen werden;yüzümü ateş bastı mir schoss das Blut in den Kopf;-e (bir el)ateş etmek einen Schuss abfeuern auf A;ateş gecesi Johannisnacht f (24. Juni);ateş gibi glühend heiß; voller Elan;ateş pahasına sündhaft teuer;kendini ateşe atmak sich ins Unglück stürzen; sein Leben riskieren;ateşe dayanıklı feuerfest;-i ateşe tutmak anwärmen (A); unter Beschuss nehmen;ateşi kesmek MIL das Feuer einstellen;ateşle oynamak fig mit dem Feuer spielen;ateşten indirmek vom Feuer oder Herd nehmen -
5 ateş
"1. fire. 2. fever, temperature. 3. vivacity, exuberance. 4. zeal, ardor, fervor, vehemence. 5. gunfire; artillery fire. 6. mil. Fire! 7. danger; catastrophe. 8. a light (for a cigarette). - açmak /a/ to open fire (on). - almak 1. to catch fire, take fire. 2. to be alarmed. 3. (for a gun) to be fired. - almamak (for a gun) to misfire. - almaya mı geldin? colloq. Have you come to get fire? Why are you rushing off? -e atılmak/(kendini) -e atmak to throw oneself into the fire, risk one´s life blindly. -e atmak /ı/ to put (someone) in a dangerous position. - bacayı sardı. colloq. Things have gotten out of control. -le barut bir arada/ yerde olmaz/durmaz. proverb It is dangerous to leave a young couple alone together. - basmak /a/ to flush and feel hot from tedium, discomfort, or boredom. -i başına vurmak to explode with anger, blow one´s top. - çıkmak to have a fire break out. -i çıkmak to have one´s fever go up. -i düşmek to have one´s fever go down. - düştüğü yeri yakar. proverb A calamity only really affects its immediate victim. - düşürücü antipyretic. - etmek /a/ to fire (on), shoot (at). - gemisi hist. fire ship. - gibi 1. very hot. 2. very quick, active, agile, intelligent. - gibi yanmak to have a fever. -ten gömlek ordeal. -e göstermek /ı/ to heat (something) slightly by holding it to the fire. - hattı/boyu firing line. -ler içinde feverish, suffering from fever. - kesilmek 1. to get very angry. 2. to become industrious and active. 3. (for gunfire) to stop. - kesmek to cease fire. - kırmızısı fiery red. - olmayan yerden duman çıkmaz. proverb Where there is smoke there is fire. - olsa cirmi/cürmü kadar yer yakar. colloq. He cannot do much harm. -le oynamak to play with fire. - pahasına/pahası very expensive. - parçası 1. very active, industrious. 2. mischievous, naughty (child). - püskürmek/saçmak /a/ to spit fire (at), be very angry (with). - saçağı sardı. colloq. Things have gotten out of control. - tuğlası firebrick. -e tutmak /ı/ 1. to heat (something) slightly by holding it to the fire. 2. to subject to gunfire. -i uyandırmak to poke up a fire. - vermek /a/ to set on fire, burn. -e vermek /ı/ 1. to set fire to. 2. to panic, upset, frighten. 3. to lay waste, ravage, devastate (a country). -e vurmak /ı/ to put (food) on to cook. -e vursan duman vermez. colloq. He is remarkably stingy. - yağdırmak 1. to shoot repeatedly and continuously. 2. to rant and rave at everybody. - yakmak to light a fire. -ine/nârına yanmak /ın/ to be mistreated because of (someone else). -i yükselmek to have one´s fever go up." -
6 Feuer
Feuer <-s> ['fɔıɐ] nt1. kein pl1) mil ateş;das \Feuer eröffnen/einstellen ateş açmak/kesmek2) ( Temperament)dieses Pferd hat viel \Feuer bu at çok ateşli2. <-s, -> nt1) ( vom Menschen kontrolliert) ateş;das olympische \Feuer Olimpiyat Ateşi;\Feuer fangen ateş almak, tutuşmak;haben Sie \Feuer? ateşiniz var mı?;jdm \Feuer geben birine ateş vermek;mit dem \Feuer spielen ( fig) ateşle oynamak;für jdn durchs \Feuer gehen biri için kendini ateşe atmak, biri için canını vermek;jdm \Feuer unterm Hintern machen ( fam) birini dürtüklemek;Öl ins \Feuer gießen ( fig) yangına körükle gitmek2) ( Brand) yangın, ateş;\Feuer an etw legen bir şeye kundak koymak, yangın çıkarmak için bir şeyi tutuşturmak;\Feuer und Flamme für etw/jdn sein ( fam) bir şey/kimse için yanıp tutuşmak;\Feuer fangen ( in Brand geraten) yanmaya başlamak, tutuşmak; ( sich begeistern) ateşlenmek;gebranntes Kind scheut das \Feuer ( prov) sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer -
7 давать
vermek; getirmek,kazandırmak; atmak,vurmak; müsaade etmek,bırakmak* * *1) врз vermekдава́ть де́ньги — para vermek
дава́ть уро́ки — ders vermek
дава́ть конце́рты — konser vermek
дава́ть возмо́жность — olanak vermek
дава́ть взя́тки — rüşvet vermek
в тот день дава́ли "Оте́лло" — o gün "Otello" oynanıyordu
э́то не ка́ждому дано́ — bu herkesin harcı / kârı değildir
не ка́ждому поэ́ту бы́ло дано́... —...mak her şaire nasip olmamıştır
2) ( приносить как результат) getirmek; kazandırmak; vermekдава́ть при́быль — kâr getirmek
дава́ть хоро́шие урожа́и — iyi ürünler vermek
со́лнце даёт тепло́ — güneş ısı verir
золота́я меда́ль даёт (кома́нде) пять очко́в — altın madalya beş puandır
это тебе́ ничего́ не даст — bu sana hiç bir şey kazandırmaz
э́тот го́род дал (ми́ру) мно́гих изве́стных учёных — bu şehirden birçok ünlü bilim adamı yetişmiştir
э́то расте́ние цвето́в не даёт — bu bitkinin çiçeği olmaz
3) ( наносить удар) atmak; vurmak4) в сочетании с некоторыми сущ. (производить делать)дава́ть знак / сигна́л — işaret vermek
дать два вы́стрела — iki el ateş etmek
дава́ть звоно́к — zil çalmak
5) vermekдава́ть обеща́ние — vaatte bulunmak, vaad etmek
дава́ть указа́ние — talimat vermek
дава́ть разреше́ние — müsaade vermek, müsaade etmek
6) (позволять, предоставлять возможность) müsaade etmek; bırakmak; часто переводится глаголом понудительного залогадай пройти́ — müsaade et de geçeyim
он не дал мне отве́тить — cevap vermeme vakit bırakmadı
не дава́ть спать кому-л. — birini uyutmamak
он не даст нам встре́титься — bizi görüştürmeyecek
не дать вспы́хнуть войне́ — savaşın patlamasına yol vermemek
он не дава́л себя́ сфотографи́ровать — fotoğrafını çıkartmazdı
дава́ть вы́пить — içirmek
дава́ть поню́хать — koklatmak
мы стара́лись не дать ему́ оторва́ться / уйти́ вперёд (о гонщике) — onu kaçırmamaya gayret ediyorduk
7) разг. ( определять возраст по внешнему виду) göstermekему́ бо́льше 20 (лет) не дашь — 20 yaşından fazla göstermiyor
8) разг., повел., в соч.дава́й дружи́ть — gel dost olalım
дава́й потанцу́ем / танцева́ть — gel dans edelim
дава́й пиши́! — haydi yaz!
дава́йте рабо́тать вме́сте — gelin beraber çalışalım
дай, ду́маю, пойду́ посмотрю́ — gidip bakayım dedim
дава́й я тебе́ помогу́ — yardım edeyim sana
••дать знать кому-л. — birine duyurmak
недоста́тки даю́т себя́ знать — eksikler kendini duyuruyor
он прие́хал, не дав знать — habersiz geldi
он не дал себе́ труда́ поду́мать — düşünmek zahmetine girmedi
дава́ть кому-л. поня́ть — ihsas etmek
дава́ть сло́во — söz vermek
дать себе́ сло́во не... — bir şeye tövbe etmek
дава́ть показа́ния — ifade vermek
-
8 fire
ates, alev, yanma; yangin; parilti, parlaklik; ates etme, ates; (elektrikli ya da gazli) isitma aygiti, yakmak, tutusturmak, atese vermek; ates etmek, ateslemek; (seramik, vb.) pisirmek, firinlamak; daglamak; ateslendirmek, heyecanlandirmak, gayrete getir -
9 shoot
n. atış, atma, fışkın, vurma, vuruş, av, avlak, budak, çekim, fotoğraf çekme, ateş etme, mesafe, şiddetli akıntı, filiz, sürgün, füze fırlatma, keresteyi rendeleme————————v. atmak, avlamak, vurmak, çekmek [fot.], fırlatmak, ateş etmek, öldürmek, şut çekmek, atış yapmak, çekmek, çekim yapmak, hızla geçmek, iğne yapmak, aşı yapmak, sürgün vermek, filizlenmek, yuvarlanmak (varil vb.), perdahlamak (kereste), avlanmak, fırlamak, zonklamak, sancımak, fazla gelmek (gemi safrası)* * *1. ateş et (v.) 2. av partisi (n.)* * *[ʃu:t] 1. past tense, past participle - shot; verb1) ((often with at) to send or fire (bullets, arrows etc) from a gun, bow etc: The enemy were shooting at us; He shot an arrow through the air.) ateş etmek, atmak, fırlatmak2) (to hit or kill with a bullet, arrow etc: He went out to shoot pigeons; He was sentenced to be shot at dawn.) vurmak3) (to direct swiftly and suddenly: She shot them an angry glance.) fırlatmak4) (to move swiftly: He shot out of the room; The pain shot up his leg; The force of the explosion shot him across the room.) birden ok gibi fırlamak5) (to take (usually moving) photographs (for a film): That film was shot in Spain; We will start shooting next week.) fotoğraf çekmek, çekim yapmak6) (to kick or hit at a goal in order to try to score.) şut atmak, topa vurmak7) (to kill (game birds etc) for sport.) avlamak2. noun(a new growth on a plant: The deer were eating the young shoots on the trees.) sürgün, filiz- shoot down
- shoot rapids
- shoot up -
10 abgeben
abgeben <unreg, -ge-, h>1. v/t Prüfungsarbeit usw vermek, teslim etmek; Wärme, Dampf yaymak, çıkarmak; Schlüssel usw ( bei -e) bırakmak; Gepäck emanete vermek; Vorsitz (an -e) devretmek; Erklärung, Stimme vermek;einen Schuss abgeben bir el ateş etmek;jemandem etwas abgeben von b-ne -den pay vermek2. v/r: sich abgeben mit etwas bş-le uğraşmak;sich mit jemandem abgeben b-le meşgul olmak; fam (darstellen, sein) er würde einen guten Lehrer abgeben aslında iyi öğretmen usw olurmuş -
11 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
12 по
1) ...da, üzerinde;...a, üzerineпо всей стране́ — tüm ülkede
пое́здка по стране́ — yurt / memleket gezisi
турне́ по Евро́пе — Avrupa turnesi
гуля́ть по са́ду — bahçede gezmek
соверша́ть прогу́лку по́ ле́су — ormanda bir gezinti yapmak
прое́хать по мосту́ — köprüden geçmek
идти́ по гря́зи — çamurun içinden yürümek
сле́дуй по пути́ отца́ — перен. babanın yürüdüğü yoldan git
2) в соч.резьба́ по де́реву — tahta oymacılığı
3) ...aуда́р по мячу́ — topa vuruş
уда́рить / бить кого-л. по лицу́ — birinin yüzüne vurmak
откры́ть ого́нь по... —...a ateş açmak
стреля́ть по... —...a... üzerine ateş etmek
4) ( согласно) göre; ile;...dan; olarakпо пла́ну — plana göre
по про́сьбе кого-л. — birinin isteği / arzusu üzerine
по уста́ву — tüzük uyarınca
по протоко́лу — protokol gereğince
по тради́ции — geleneğe uygun olarak
по мои́м часа́м — saatime göre, benim saatimle
по сего́дняшнему ку́рсу (валю́ты) — bugünkü rayiçle
по сове́ту врача́ — doktorun tavsiyesi üzerine
по приглаше́нию прави́тельства — hükümetin daveti üzerine / davetlisi olarak
вы́платы по проце́нтам (на займы) — faiz ödemeleri
продава́ть по междунаро́дным це́нам — uluslararası fiyatlardan satmak
шить по ме́рке — ölçü üzerine dikmek
одева́ться по мо́де — modaya uygun giyinmek
тогда́ хлеб был по ка́рточкам — o zamanlar ekmek karne ile idi
знать что-л. по со́бственному о́пыту — kendi tecrübesiyle bilmek
стано́к произво́дится по шве́дскому пате́нту — tezgah İsveç patenti ile üretiliyor
по како́й статье́ его́ су́дят? — kaçıncı maddeden yargılanıyor?
статья́ зако́на, по кото́рой его́ обвиняют — suçlandığı yasa maddesi
по э́тому де́лу его́ оправда́ли — bu davadan beraat etti
он вы́шёл из тюрьмы́ по амни́стии — genel afla hapisten çıktı
фильм снят по его́ сцена́рию — filim onun senaryosundan çekilmişti
от ка́ждого - по спосо́бностям, ка́ждому - по труду́ — herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre
5) (посредством чего-л.) ile;...danпо звонку́ буди́льника — çalar saatin sesiyle / sesine
по свистку́ судьи́ / арби́тра — спорт. hakemin düdüğü ile
выступле́ние по ра́дио — radyo konuşması
слу́шать что-л. по ра́дио — radyodan dinlemek
что сего́дня передаю́т по ра́дио? — bugün radyoda neler var?
заявле́ние бы́ло пе́редано по ра́дио — demeç radyoda yayınlandı
смотре́ть ма́тчи по телеви́дению — televizyonda maç izlemek
переда́ча идёт / ведётся по двум кана́лам — yayın iki kanaldan yapılıyor
говори́ть по телефо́ну — telefonla konuşmak / görüşmek
об э́том по телефо́ну не ска́жешь — telefonda söylenmez
я получи́л сто рубле́й по по́чте — postadan yüz ruble aldım
вы́играть что-л. по лотере́е — piyangoda kazanmak
по су́ше — karadan, kara yoluyla
э́тот (подъёмный) кран хо́дит / дви́жется по ре́льсам — bu vinç raylar üstünde ileri geri gider
объясни́ть вое́нное положе́ние по ка́рте — askeri durumu harita üzerinden anlatmak
6) (вследствие чего-л.) ile;...dan ötürü,...dığından, dolayısıylaпо рассе́янности — dalgınlıkla
по ста́рой привы́чке — eski alışkanlıkla
по ли́чным моти́вам — kişisel nedenlerden
по состоя́нию здоро́вья — sağlık / sıhhi durumu dolayısıyla
по слу́чаю пра́здника — bayram vesilesiyle
по той же причи́не — aynı nedenden ötürü
7) ( при указании на цель) gereğiпо дела́м слу́жбы — görev gereği / icabı
он вы́ехал по рабо́те / по де́лу — iş gereği / icabı gitti
ме́ры по предотвраще́нию чего-л. — bir şeyi önleme tedbirleri, önleyici tedbirler
8) (в области, в сфере чего-л.)...da, часто передается изафетным сочетаниемспециализи́роваться по фи́зике — fizikte uzmanlaşmak
литерату́ра по ша́хматам — satranç kitapları
сбо́рная СССР по футбо́лу — SSCB futbol karması
конфере́нция по разоруже́нию — silahsızlanma konferansı
четырехсторо́нние соглаше́ния по Берли́ну — Berlin'e ilişkin dörtlü antlaşmalar
чемпиона́т Европы по бо́ксу — Avrupa boks şampiyonası
пе́рвенство по стрельбе́ из лу́ка — okçuluk birincilikleri
тре́нер по пла́ванию — yüzme antrenörü
расхожде́ния во взгля́дах по да́нному вопро́су — bu sorundaki görüş ayrılıkları
9) (на основании каких-л. признаков)...lı;...ca;...danчелове́к по и́мени Ю́рий — Yuri adlı biri
окли́кнуть кого-л. по и́мени — birinin adını seslenmek
звать кого-л. по и́мени — ismiyle çağırmak
споко́йный по хара́ктеру — sakin tabiatlı
ста́рший по во́зрасту — yaşça büyük (olan)
ра́вный по социа́льному положе́нию — sosyal durumca eşit
ро́дственник по отцу́ — baba tarafından akraba
э́то был его́ това́рищ по шко́ле — okuldan arkadaşıydı
това́рищ по кома́нде кого-л. — спорт. takım arkadaşı
я зна́ю его́ по Оде́ссе — onu Odesa'dan tanırım
по своему́ географи́ческому положе́нию — coğrafi konumu / yeri bakımından / itibariyle
задо́лженность по нало́гам — vergi borçları
о́тпуск по бере́менности — gebelik izni
статьи́ разли́чны и по фо́рме и по су́ти — yazılar biçimce de özce de ayrıdır
найти́ рабо́ту по специа́льности — mesleğiyle ilgili iş bulmak
рабо́тать по специа́льности — mesleğinde çalışmak
по лицу́ ви́дно, что он дово́лен — memnun olduğu yüzünden belli
10) ( при указании на меру времени или срок)...ları;...larcaпо вто́рникам — Salı günleri
ка́ждый ве́чер по вто́рникам — her Salı akşamı
по вечера́м — akşamları
по утра́м и вечера́м — akşamlı sabahlı
по це́лым часа́м — saatlerce
не писа́ть (пи́сем) по месяца́м — aylarca yazmamak
по весне́ — bahar gelince, baharla beraber
11) ( в сочетании с числительными)...(ş)arпо одному́ — birer
коло́нна по́ два — ikişerle kol
по́ двое — ikişer ikişer
12) (указывает на количество чего-л. при распределении, обозначении цены и т. п.)...dan;...yaпо рублю́ шту́ка — tanesi bir rubleye
я́блоки продава́лись по рублю́ за килогра́мм — elmanın kilosu bir rubleden satılıyordu
дать всем по я́блоку — hepsine birer elma vermek
13) ( вплоть до) kadar, dekпо по́яс — beline kadar
сне́гу бы́ло по коле́но — diz boyu kar vardı
вы́ставка бу́дет откры́та с 10 по 20 ма́я — sergi 10-20 Mayıs tarihleri arasında açık kalacak
14) (после чего-л.)...dıktan sonra,...ıncaпо истече́нии сро́ка — süre dolunca
по прибы́тии — gelince
по возвраще́нии из Ленингра́да — Leningrad dönüşü
••э́то пальто́ как раз по тебе́ — bu palto tam sana göredir
что мы не де́лали - все не по нём — ne yaptıksa bir türlü beğendiremedik
по мне никто́ не запла́чет — benim ardımdan ağlayanım yok
фру́кты мы ку́пим по доро́ге — meyvayı yoldan alırız
-
13 gun
n. silâh, top, tüfek, tabanca, pompa, silâhlı kimse, avcı————————v. ateş etmek, vurmak, avlamak, tam gaz vermek (otomobil)* * *1. ateş et (v.) 2. silah (n.)* * *1. noun(any weapon which fires bullets or shells: He fired a gun at the burglar.) silâh, tüfek, tabanca- gunboat- gunfire
- gunman
- gunpowder
- gunshot 2. adjective(caused by the bullet from a gun: a gunshot wound.) mermi, kurşun... -
14 آتش
1) ateş2) hararet, sıcaklık, ısı3) ateş edin" emrini vermek4) fitne, karışıklık -
15 glow
sicaklik, isik vermek; (yüz) kizarmak, ates basmak,kizil isik, kizillik; parlaklik; ates, sicaklik, hararet; çaba, gayret, sevk -
16 заниматься
meşgul olmak,uğraşmak,ilgilenmek; okumak,öğrenmek,ders almak; ders vermek* * *I несов.; сов. - заня́ться I1) врз meşgul olmak; uğraşmak; yapmak; ilgilenmekзанима́ться земледе́лием — tarım yapmak; tarımla uğraşmak
занима́ться поли́тикой — siyaset yapmak; politikacılık yapmak; politika / siyaset ile uğraşmak
занима́ться нау́чными иссле́дованиями — bilimsel araştırma(lar) yapmak
он не́сколько лет занима́лся бо́ксом — birkaç yıl boksa çalıştı
занима́ться спо́ртом — spor yapmak
он стал занима́ться спо́ртом — spora başladı
таки́ми дела́ми занима́ется мили́ция — bu gibi işlere polis karışır
занима́ться тёмными дела́ми — karanlık işler çevirmek
э́тим вопро́сом никто́ не занима́ется — bu soruna / sorunun üzerine eğilen yok
ребёнком она́ могла́ занима́ться то́лько по вечера́м — çocuğuyla ancak akşamları ilgilenebiliyordu
чем ты сейча́с занима́ешься? — şimdi neyle meşgulsün / uğraşıyorsun?; şimdi ne iş görüyorsun?
что он, совсе́м ниче́м не занима́ется? — onun bir işi gücü yok mu?
занима́йся свои́м де́лом! — sen işine bak!
2) ( учиться) okumak; öğrenmek; ders almak ( брать уроки); dersle çalışmak ( готовить уроки)3) ( учить) ders vermek••II несов.; сов. - заня́ться IIзанима́ться с покупа́телем (о продавце) — müşteriye bakmak
1) ( загораться) tutuşmak, ateş almak2) ( наступать)занима́ется у́тро — gün doğuyor
-
17 açık
"1. open. 2. unobstructed, free. 3. uncovered; naked, bare, exposed. 4. empty, clear, unoccupied. 5. spaced far apart, separated. 6. open for business, open. 7. clear, easy to understand; not in cipher. 8. not secret, in the open. 9. light (shade of color). 10. fortunate, promising. 11. obscene; suggestive. 12. open, defenseless, unprotected (city). 13. not roofed; not enclosed. 14. clear, cloudless, fine. 15. the open. 16. vacancy, job opening. 17. deficit, shortage. 18. excess of expense over income. 19. distance, space between. 20. outskirts; nearby place. 21. soccer wing, winger, player in a wing position. 22. open sea. 23. frank, open. 24. frankly, openly. -ında/-larında naut. off..., offshore. -ta 1. outdoors, in the open air. 2. obvious, apparent. 3. naut. in the offing, offshore. 4. unemployed. - açık openly, frankly. -tan açığa openly. - adım big step, wide step. - ağızlı stupid, dim-witted. - alınla with a clear conscience. -a almak /ı/ to lay off (a government employee) temporarily. - arazi mil. exposed terrain, unprotected terrain, open country. - artırma sale by public auction. - ateş mil. direct fire. -ta bırakmak /ı/ 1. to leave (something) outdoors. 2. to leave out, exclude (a person from a privilege). 3. to leave (someone) without a home or a job. - bono vermek /a/ 1. com. to give (someone) a blank check. 2. to give (someone) carte blanche, give (someone) freedom of action or complete control. -ını bulmak to find something amiss. - celse law public hearing. - ciro blank endorsement, general endorsement. - çek signed blank check. -a çıkarılmak to be dismissed from work, be fired. -a çıkarmak /ı/ 1. to fire (a government employee). 2. to bring (a matter) out into the open. -a çıkmak 1. to be fired. 2. to become known, come out. -ı çıkmak 1. (for one´s accounts) to show a shortage. 2. (for the inventory of property for which one is responsible) to show a shortage. - deniz 1. law high seas. 2. the open sea. - devre elec. open circuit, interrupted circuit. - durmak to stand aside, not to interfere. - duruşma law public hearing. -ta eğlenmek to wait offshore without anchoring. - eksiltme public bidding for a contract. - elbise (a) revealing dress; (a) décolleté dress. - elli open-handed, generous. - ellilik open-handedness, generosity. - fikirli broad -minded, enlightened, liberal-minded. - gel! slang 1. Stay clear! 2. Come on, out with it! - gelmek slang to stay away, not to come near. - giyinmek to wear revealing clothes; to wear décolleté dresses. - hava 1. open air, outdoor; fresh air. 2. clear weather. - hava sineması open-air movie theater, open-air cinema. - hava tiyatrosu open-air theater. - hava toplantısı public protest meeting. - hece gram. open syllable. - imza signature on blank paper. -ta kalmak/olmak to have lost one´s home or job, Brit. be up a gum tree. - kalp ameliyatı open-heart surgery. - kalpli open-hearted, candid. -ı kapatmak to meet the deficit. - kapı open door. - kapı bırakmak /a/ to leave (someone) with some room for choice, leave (someone) with some leeway, not to tie (someone´s) hands. - kapı politikası open-door policy. - kart vermek /a/ to give (someone) carte blanche. - konuşmak to be frank, talk frankly. - kredi open credit, blank credit. - liman 1. port unprotected from storms. 2. port without excessive formalities. 3. mil. unprotected port. -lar livası colloq. the unemployed. - maaşı half pay (while an employee is temporarily suspended). - mektup 1. open letter. 2. unsealed letter. - mevzi mil. exposed position. - olmak /a/ 1. to be accessible (to). 2. to be receptive (to). - ordugâh bivouac, temporary encampment. - oturum panel discussion. - oy open vote. - oylama open voting. - öğretim education modeled after that of an open university. -ını örtmek to cover up one´s fraud. - pazar open market. - poliçe certificate of indebtedness issued before all the details are settled. - saçık 1. off-color, risqué; bawdy -
18 baş
"1. head. 2. leader, chief, head. 3. beginning. 4. basis. 5. top, summit, crest. 6. end, either of two ends. 7. naut. bow. 8. clove (of garlic); cyme; (plant) bulb. 9. head (of a pin). 10. wrestling first class. 11. agio, exchange premium. 12. head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle. 13. main, head, chief, top. 14. in many idioms self, oneself. 15. side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth. -ına for each, per, each: saat başına elli bin lira fifty thousand liras an hour. -ında 1. at, near, around: masa başında at the desk, around the table. 2. on his hands: Başında üç çocuk var. He has three children on his hands. He has to support three children. 3. at every: saat başında at the start of every hour. -ından 1. from its beginning: başından sonuna kadar from beginning to end. 2. away from: Başımdan git! Go away!/Get out!/Leave me alone! -ta first of all, most of all. -ı açık bareheaded. -ı açılmak to go bald. -ını açmak 1. to uncover one´s head (as a gesture initiating prayer or imprecation). 2. /ın/ to open up (a subject of talk), give an inkling (of). - ağrısı 1. headache. 2. trouble, nuisance. - ağrısı olmak /a/ to be a nuisance (to), cause worry (to). -ını ağrıtmak /ın/ to give a headache (to); to annoy (someone) by talking a lot. -ını alamamak /dan/ 1. to be too busy (with). 2. not to be able to escape (from some trouble). - alıp baş vermek to wage a bitter fight. -ını alıp gitmek to go away, leave. -ının altında under one´s pillow. -ının altından çıkmak /ın/ (for a plot) to be hatched out in (someone´s) head; to be caused (by). -ı araya gitmek to be caught between disagreeing people. - aşağı upside down, head down. -tan aşağı from top to bottom, from head to foot, from end to end, throughout. - aşağı gitmek to get worse. -ından aşağı kaynar sular dökülmek to have a terrible shock, meet with sudden excitement. (işi) -ından aşkın overburdened (by work). -ında ateş yanmak to be upset, be troubled, be distressed. -ından atmak /ı/ to get rid (of). -tan ayağa kadar colloq. from head to foot, altogether. - ayak, ayak baş oldu. colloq. The high and the low have changed places. -ı bacadan aşmadı ya. colloq. She is still young enough to find a husband. - bağı 1. head band, fillet. 2. naut. bow fast, head fast. - bağlamak 1. to cover or tie up one´s head (with a scarf). 2. (for grain) to form heads. 3. to take up a duty. -ını bağlamak /ın/ to marry (one) to another. -ı bağlı 1. fastened by the head; attached. 2. married. - başa tête-à-tête, face to face. -tan başa from end to end, entirely. - başa kalmak /la/ to stay alone (with). - başa vermek 1. to put our/your/their heads together, consult with each other. 2. to work together, help each other, collaborate. -ında beklemek/durmak /ın/ to stand watch over, watch carefully. - belası nuisance, troublesome person or thing. -ına bela getirmek/sarmak /ın/ to saddle (someone, oneself) with a big problem. -ı belaya girmek to get into trouble. -ı belada olmak to be in trouble. -ını belaya sokmak/uğratmak /ın/ to get (someone, oneself) into trouble. -ımla beraber with great pleasure, gladly. - bezi head scarf. - bilmez unbroken (horse). -ına bir hal gelmek to suffer a serious misfortune. -ını bir yere bağlamak /ın/ to find (a person) a good job and save him from idleness. -ına bitmek /ın/ suddenly to appear, suddenly to show up (said of a pestiferous person). -ını boş bırakmak /ın/ 1. to leave alone, leave untended. 2. to leave without supervision. - boy best quality. - bulmak to pay, leave a profit. -ta/-ında bulunmak /ın/ to be in charge. -ına buyruk independent. -ı bütün married (person). -ından büyük işlere girişmek/karışmak to undertake things that are beyond one´s powers, bite off more than one can chew. -ına çal! colloq. /ı/ Here it is. May it do you no good. -ının çaresine bakmak to take care of one´s own affairs oneself, not to leave things to others. -ı çatla -
19 almak
брать получа́ть* * *1) -i врз. братьçocuğu okuldan aldı — она взяла́ ребёнка из шко́лы
dil almak — воен. взять пле́нного
ölcü[sünü] almak — снять ме́рку
Ahmet komşu kızını aldı — Ахме́д взял в жёны сосе́дскую дочь
yeni bir kapıcı aldı — он взял но́вого привра́тника
2) -i купи́ть, покупа́тьev almak — купи́ть дом
3) -i получа́ть тж. перен.haber almak — получи́ть изве́стие
hayır dua almak — получи́ть благослове́ние
izin almak — получи́ть о́тпуск
öğüt almak — получи́ть сове́т
ürün almak — снять урожа́й
4) -i принима́ть тж. перен.ilâç almak — принима́ть лека́рство
tedbir almak — принима́ть ме́ры
ziyaretçiyi almak — принима́ть посети́теля
5) -i вмеща́тьbu araba beş kişi alıyor — э́та маши́на берёт пять челове́к
bu salon yüz kişi alır — э́тот зал вмеща́ет сто челове́к
6) -i захвати́ть, завоева́ть, взятьordu şehri aldı — а́рмия взяла́ го́род
7) -i извлека́тьdalağını aldılar — у него́ удали́ли селезёнку
kurşun almak — извле́чь пу́лю
ur almak — удали́ть о́пухоль
8) -i пропуска́тьgemi su alıyor — су́дно пропуска́ет во́ду
film ışık almış — плёнка засве́чена
9) -i уноси́ть (водой, ветром)10) -i наки́дывать на себя́omuzlarına bir örtü aldı — она́ наки́нула на пле́чи плато́к
11) -i обвола́кивать, оку́тыватьdağ başını duman almış — тума́н оку́тал верши́ну горы́
12) перен. охвати́тьbir korkudur aldı onu — его́ охвати́л страх
13) -i, -den убавля́ть (размер, длину одежды и т. п.)ceketin boyundan almak — укороти́ть пиджа́к
yanlarından biraz al — убери́ немно́го с боко́в
14) -i, -a подви́нуть, отодви́нутьsandalyeyi sağa almak — подви́нуть стул впра́во
15) -i, -e принима́ть, братьdikkate almak — принима́ть во внима́ние
himayesine almak — брать под свою́ защи́ту
16) -i, -den устраня́ть, убира́ть (с работы, должности)17) -i чу́вствоватьburnu koku almıyor — его́ нос не чу́вствует за́паха
18) -i выступает вторым компонентом при словах, обозначающих неприятные для человека состояния, обстоятельства и т. п.:ateş almak — загоре́ться
ceza almak — быть оштрафо́ванным
hastalık almak — заболе́ть
soğuk almak — простуди́ться
19) фольк. нача́ть ска́зыватьaldı Kerem — на́чал ска́зывать Кере́м
••aldığı aptes ürküttüğü karbağaya değmemek — посл. его́ благодея́ние по́сле причинённого им злодея́ния ло́маного / ме́дного гроша́ не сто́ит
al gülüm ver gülüm — погов. услу́га за услу́гу; я тебе́, ты мне
al aşağı vur yukarı — погов. (употр. при продолжительных торгах) уступи́, и по рука́м
al birini vur birine / ötekine — погов. ни ры́ба ни мя́со; ни то ни сё
- al sana bir daha!al takke ver külâh — погов. а) бесконе́чные спо́ры, и так и э́дак; б) [всю жизнь] води́ть "хлеб-соль"; ≈ не разле́й вода́
- aldın mı?
- alıp vereceği olmamak
- alıp verememek
- alıp vermek
- alıp yürümek
- kendini alamamak -
20 бить
vurmak,dövmek; dayak atmak,yumruk atmak,tekme atmak,tekmelemek* * *несов.; сов. - поби́ть, проби́ть, разби́ть1) тк. несов. vurmak; dövmekбить по мячу́ — topa vurmak
бить по воро́там — спорт. şut çekmek / atmak
бить штрафно́й (уда́р) — спорт. ceza vuruşu çekmek
бить кры́льями (о птице) — kanat çırpmak
бить в дверь кулако́м — kapıyı yumruklamak
(здесь) бьёт то́ком — elektrik çarpıyor
во́лны би́ли о бе́рег — dalgalar kıyıyı dövüyordu
в лицо́ (мне) бьёт ре́зкий ве́тер — sert bir rüzgar yüzüme çarpıyor
2) сов. поби́ть dövmek, dayak atmak; yumruk atmak, yumruklamak ( кулаками); tekme atmak, tekmelemek ( ногами); kamçılamak ( плетью)кто тебя́ поби́л? — seni döven kim?
3) тк. несов. vurmak; kesmekбить за́йца — tavşan vurmak
бить скот(и́ну) — hayvan kesmek
бить ры́бу острого́й — zıpkınla balık vurmak
4) тк. несов. dövmek; vurmakбить без про́маха (об охотнике и т. п.) — her attığını vurmak
бить ми́мо це́ли — hedefe isabet ettirememek
бить из ору́дий по око́пам — siperleri dövmek
би́ли зени́тки — uçaksavarlar ateş ediyordu
5) тк. несов. ( об оружии)на ско́лько ме́тров бьёт э́тот пистоле́т? — bu tabancanın atımı kaç metre?
6) сов. разби́ть (посуду, стекла) kırmakразби́ть стака́н — bardağı kırmak
7) тк. несов. vurmakбить в бараба́н — davul vurmak / dövmek
бить в ко́локол — çan çalmak
8) сов. проби́тьбить трево́гу — alarm işareti vermek
про́би́ли отбо́й / вече́рнюю зо́рю — yat borusu öttü
9) сов. проби́ть çalmakбьёт оди́ннадцать — saat on biri çalıyor
про́би́л его́ после́дний час — son saati çaldı
когда́ про́бил час тяжёлых испыта́ний — ağır sınavlar zamanı gelip çatınca
10) тк. несов. fışkırmakиз пробурённой сква́жины бьёт нефть — açılan kuyudan petrol fışkırıyor
11) сов. поби́ть kırmakбить слона́ — шахм. fili düşürmek / almak
поби́ть реко́рд — rekoru kırmak
12) тк. несов. tir tir titremekеё би́ло сло́вно в лихора́дке — sıtma nöbetine tutulmuş gibiydi
бить врага́ — düşmanı tepelemek
••бить себя́ (кулако́м) в грудь — göğsünü yumruklamak
бить по чьим-л. интере́сам — (birinin) çıkarına dokunmak
э́то бьёт по карма́ну — keseye zarardır
бить в глаза́ — göze batmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
ateş vermek — tutuşturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ateş — is., Far. āteş 1) Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr Uygarlık ateşten doğmuştur. 2) Tutuşmuş olan cisim 3) Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç Yemeği ateşten indirdim. 4) Patlayıcı silahların atılması Top… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ateş kesmek — ateşli silahlarla yapılan atışa son vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ateşe vermek — i 1) ateş içine sokmak Bir parça büküyor, onu tekrar ateşe verinceye kadar evvelki hazır oluyordu. M. Ş. Esendal 2) bir yeri kasten yakmak, kundak sokmak 3) mec. aşırı telaşa ve sıkıntıya düşürmek 4) mec. bir ülkeyi savaşa sokarak veya kargaşa ve … Çağatay Osmanlı Sözlük
FİTİL — Eskiden ağırlık ölçüsü olarak kullanılan dirhemin kesirlerinden biri. Dirhemin dörtte birine: denk; dengin dörtte birine: Kırat; Kıratın dörtte birine: Fitil denilir. * Eski Fitilli tüfeklerin namlusundaki baruta ateş vermek için kullanılan… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
IDTIRAM — Ateş yakılmak. * Şule vermek, ışıklandırmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
LÜHAB — Ateş alevlenmek. * Işıklanmak, şule vermek. * Ateşi yakıp tutuşturmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
yangın — is. 1) Zarara yol açan büyük ateş Yangın yaklaştığı için yaverleri ve dostları telaşta idi. F. R. Atay 2) Hastalıkta ateş 3) mec. Coşkunluk 4) sf., mec. Tutkun, düşkün, âşık Haydi ben kumar yangınıyım fakat senin vaziyetin benimkinden daha vahim … Çağatay Osmanlı Sözlük
yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Liste Swadesh Du Turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français
Liste Swadesh du turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français